29 Ağustos 2009 Cumartesi

mutluluk

mutluluk, adlandırılması yalan, yaşanması farkedilmez, kaybedilmesi kolay kavram... hep bir adım arkamızda bıraktığımız gülümseyiş... bütün renklerin karıştığı ama siyaha ulaşamadığı bir nokta...
gökkuşağını görüp usanmadan peşinden koşmak gibi belki de...

verilmiş sözler vardı; geçmişten beri peşimize takılan. ne sen ne de ben hiç düşünmeden ilerlediğimiz geleceğimizde vardığımız noktadan mutlu olamadık. bunun aksini söylemek sadece aldatmacalarımızın daha da çocuksusuydu. kaçışlarımız, dönüşlerimiz... hepsi bu oyunun bir parçasıydı. dışarıda her savruluşumuzda birbirimize koştuk. her yanılgımızı birlikteliğin zaferi sandık. gün be gün biraz daha bıraktık kendimizi, biraz daha öldürdük aslımızı... tam o noktada ikimiz de farketmiştik yıkımı. ama inatla gözardı ettik. bir filme, dinlediğimiz bir müziğe giydirdik yaşadıklarımızı. adına büyü dedik, emek dedik, sevgi dedik... şuursuzca adım atmaya çalıştık. her adımda aslında biraz daha uzaklaştık bize dair ne varsa... tam nokta dedik ama hiçbir zaman bilemedik o noktanın nerede olduğunu. bilmeden bekledik birşeyleri. ayağımız her çamura bulandığında birbirimizi suçladık. görünenin ardını merak etmedik. belki de görmek istemedik. orada bizi bekleyen gerçekten korktuk. şimdi düşünüyorum da yanlış dediğimiz gerçekliğimizin altında ne de çok ezmişiz birbirimizi. ardımızda bıraktığımız hayallerimize dönüp ağlamaktan başka da birşey kalmamış avuçlarımızda. gün gelecek unutacağız herşeyi derken sevgimizi unuttuk. bize kalansa unutmayı beklediğimiz ama hep bir adım önümüzde duran yaşanmışlıklarımız. geçmiş, bugün, yarın derken hep savuşturduğumuz "an"ımız. an bu an olsa ve başlasak koşmaya... varacağımız nokta bir deniz kıyısı olabilir mi? geçmiş, geçmiş, geçmiş... hep bahsederken yitirdiğimiz yaşamımız... aslında orada bıraktığımız tek şey "biz"di...

İzleyiciler