10 Kasım 2010 Çarşamba

Ayna

Unutmuştu hangi yollardan geldiğini... Unutmuştu anlamsızlıklarını. Bir kalp atışında bırakmıştı korkularını. Kaç yüzyıl öncesinde unutmuştu ki hayatı? Susuyordu yalnızca. Bilemedim içindeki öfkesini. Göremedim taşıdıklarını...
Onu ilk gördüğümde önüne kocaman bir pasta almış, çılgınlar gibi yiyordu. Baktım, gülümsedim. Sandım ki hayattan tat alıyor. Sandım ki pastayı seviyor. Nerden bilebilirdim ki hissedebilmek için savaştığını... Sonra oyunlar başladı. Gülmsemesine aldandım. Belki de gamzelerine... Hep ellerinin ne kadar sıcak olduğundan dert yanıyordu. Oysa onlar değil miydi ruhunu ısıtan? Nerden bilebilirdim ki, taşıdığı, unutmak istediği ruhu... Güneşli günlerde yerinde duramazdı. En çok da deniz kıyısında olmak isterdi. Umudu var sanırdım. Yaşama olan bu heyecanı beni alıp götürürdü, kandırıdı yerinde duramaz halleri. Oysa gözlerini kör edecek Güneşi bekliyormuş, bilemedim. Onu her bulduğumda elinde bir kitap, heyecanla bana anlatırdı, kahramanlarının yaşadıklarını. Göremedim kendini unutmak için başka hayatlara dalmaya çalıştığını... Gökkuşağına olan tutkusu, değiştiriyordu yaşamı. Gördüğü, duyumsadığı herşeyi renklre giydiriyordu. Boyuyordu durmadan üstünü başını. Sandım ki hayatı renkli.
Bilemezdim yokolmak için onları kullandığını... Ta ki ogün aynaya bakana kadar. İnanmak istiyormuş yalnızca, tutunabilmek hayata... Bilemedim kendime oynadığım oyunu. Gözlerime dokundum, hala ellerim sıcak... Hala hissedemiyorum. Nerden bilebilirdim ki bu kadar silindiğimi... Nasıl farkedebilirdim ki duyularımı kaybettiğimi... Güneş'i göremiyorum artık. Yediğim pastanın tadını, hasta olduğumda bana yedirdiğin zamanlarda bıraktığımı, nasıl anımsayabilirdim ki... Oysa ben inanmak itiyordum yalnızca, tutunabilmek hayata!

2 Kasım 2010 Salı

Yine mi güzeliz? Yine mi çiçek?

 Söylenecek sözlerim başka birgünde takılı kalmış!

20 Ekim 2010 Çarşamba

Büyümek bu kadar mı zordu? Ey Hayat! Nerede bana sunacağın masallar?

Bugün cenneti diledim... Bugün isyan ettim... Bugün sonsuzluğumu aldılar benden...
Bugün doğan güneş aydınlatamadı bak dünyayı! Düşen hiçbir yağmur damlası söndüremedi ateşi. Rüzgar alıp götüremedi çektiğim nefesleri... Bugün hiçbir şey olması gerektiği gibi değildi...
İçimde birşeyler kopup gitti... İçimden birşeyler kopup gitti...
... 

Hoscakal Amca...

16 Ekim 2010 Cumartesi

bütün nefeslerim üzerime siniyor...

kaç gün geçti? kaç çığlık daha kayboldu? ben gideli kaç zaman oldu, kaç yıl daha eskidi? hesap yapmayı bıraktım artık. korkularımı düşünmekten geçtim. korkacak birşeyim kalmadı. ne gece, ne sessizlik, hiçbirşey... içimde anlamsızlaşan bir çok duygu, hissizliklerim... bahsettiğin güç bu muydu? yine mi yanlış algının kurbanları olduk?
saat altı gibi uyandım. giyindim, yeşil ayakkabılarımı giydim ve çocukluğumu öldürdüğüm yollara düştüm. papuçlarım, sesi ve ben... özlemeyi unuttuğum birkaç yüzyıl daha. sonra kayboldum, bilmediğim bir sokak var karşımda. değişmiş miydi yoksa daha önceden tanışmadığım bir yer miydi? uzunca baktım, çokça anlattım... sonra bir sigara yaktım. hava soğuk, bütün nefeslerim üzerime siniyor, sevmedim. ama birçok nefes işte, vazgeçemedim... yağmur yağdı. şemsiyem, baktım elimde güzel bir aksesuar... yetmezdi yağmurlarımı durdurmaya. ellerimde kalsın istedim. hayallerimi bıraktığım yerde benimle olsun istedim, benimle ol istedim mi? bilemedim. üşüdüm, ıslandım, yoruldum, nefes alamadım... bir çok şey ama bugün de hissedemedim. bugün de bir seni özleyemedim. bir elini isteyemedim. bugün de yine dirilemedim...

15 Ekim 2010 Cuma

Son Yüzleşme

tanrı seslendi...
ey kulum inat ettin! cezanda indirimim yok artık. ben sana söylemedim, gösterdim en başından çekeceğin acını... inatla inandın sevgiye, sevgine... hal buyken gör ve çek şimdi... inanamazsın güvenemezsin insanlara.. hele de yıkımla başlayan bir gerçekliğiniz varsa nasıl inanacaksın birkez daha? söyledim tüm bunları, dinlemedin beni. sana öğrettiğim, insanın yalanı üzerine kurulu bir dünya... ve sen seçtin bununla yaşamayı.


dedi ki insan;
pişman değilim. sonunda kapanmayacak yaralar bıraksa da... alıyorum tüm sorumluluğunu. başarısızlıksa, benimdir. her kayıp bir kazanımsa, çok şey öğrenmişimdir. sevgi gerçek değilmiş. bunu gördüm bir kere. insan çıkamadığı her girdabında bir diğerini suçlar, saatini sürekli kurar. unutmamak için acısını ve daha fazla nefret etmek için canını yakandan. çaresi yoksa artık, susar ve saklar en değerlisini en derinlerde...

Bugün

bugün "küçük ev aletleri" satan bir mağazaya gidip alışveriş yaptım. sonra bir perdeciye girdim, sora yatak baktım, sonra o, sonra bu... bugün yavaş yavaş yerleştim buraya... ellerimde yükler yürüdüm. yağmur yağıyordu... çok ağırdı ellerim. şemsiyemi açmadım.... kollarım yoruldu. şemsiyemi açamadım... çok acıktım. izbe bir dönerciye girdim. yorulmuştum... içerideki adam "sizi şöyle dışarı alalım" dedi. arkada bir bahçe yapmışlar. gizli bir güzellik ekmişler oraya. benden başka kimse yoktu. sahilde biryer. denizi görebiliyordum. bir sürü boş sandalye... en büyük masaya oturdum. yanımdaki sandalye boştu. karşımdaki de.... onun yanındaki de... kulağımda bir ezgi sessizce beni takip eden... yalnızdım. denize baktım, sahile baktım, ufku gördüm. ezginin büyüsüne bırakıp düşlerimi, görmeye çalıştım resmimi. yağmur yağıyordu... karşımdaki adamı düşündüm. susan o adamın gözlerine baktım. boş sandalyeyi seyrettim dakikalarca. gözlerinde sadece anlam arzuladım. sahile indik, elimi tutsun istedim. avcumda bir sıcaklık, üşüdüm... karşımdaki adama baktım, sadece döner yiyen adama... karşımdaki adama baktım, göremedim. karşımdaki adama baktım, ellerim yok oldu...
yoktu benden geriye kalan bir resim. yoktu senden geriye kalan bir anlam. yoktu dileyebileceğim bir el. yoktu bir hayal... orada hiçbirşey yoktu aşka dair... içimde aşka inanan yanım gittiğim yollardaki yağmur damlalarına karışıp toprağın altına inmiş bile. sessizce cenazesini yapmışım, bilmeden... kulağımda bir ezgi vardı bugün, cenaze töreninden kalan... bugün içimde hissedemediğim bir özlem vardı... bugün kollarım çok yoruldu, bugün çok acıktım, bugün hiç hissedemedim...

23 Eylül 2010 Perşembe

Je vais bien ne t'en fais pas ...

şu sahte yaşamından sıyrıl bir daha...

ne olursun, bırak tüm alışkanlıklarını...

göreceksin, yaşanıyor ihtiyaç olmadan yardıma...

pek çoğu var öğreneceğin dahası...



ileriye atacağın her adımda...

karşına çıkacak her sorunda...

ben olacağım senin yanında

ortasından geçeceğin her sokakta...

evvelinde bulunmadığın mekânlarda...

ben olacağım senin yanında...



biliyorsun bizim gibiler için bir yer var hâlâ...

her damarda dolanır aynı kandan...

seni melek yapanın kanatlar olmadığını anlarsın...

tek yapacağın çıkarmak kötülükleri aklından...


lili...


bir busedeki göz açıp kapanmada bulacağız cevabı...

it tüm korkularını gölgelerin derinlerine...

benzeme sakın renksiz bir hayalete...

çünkü hayatın en güzel resmi senin içinde..


sözcüklerim bir martının kanadına takılsa ve sen uyurken kulağına dökülse yağmur damlalarım. ne kadar kolay olabilirdi ruhumu bırakmak. bana dair kalanlarla idare edebilmek... herşeyi aldın gittin, "bir beni bana bırak" demiştik son kadehimizi çınlatırken. beni de gittiğin yerlere götürdün. hem bu kadar uzak hem de nasıl hemen yanı başımda kalabiliyorsun? nefes alışını duyabiliyorum hala, kalp atışın avuçlarımın içinde. hadi kalk ayağa! hadi uyandır beni artık! hadi çık git dünyamdan! yeni bir dünya yaratıyorum kendime. hergün yeni bir maskem var. hep düşlerdim ya maskeli bir baloda olmayı... birbirimizi görmeden bulacaktık orada. seni kokundan tanıyacaktım ben. şimdi hergün yeni bir maskem var! beni görsen tanıyabilir misin artık?
kokun hala burnumda. hemen arkamda duruyorsun. tezgahın başındayım bak. en sevdiğin yemeği pişiriyorum. ellerin... ne kadar da güzel, ne kadar da yumuşak... başın hemen omzumun üzerinde. meraklanma çok fazla tuz koymuyorum. hatta artık yemeklerime tuz bile atmıyorum. ne o masayı mı hazırlıyorsun? kadehlerimiz bak o rafta. aman dikkat et! kırma! onları almak için ne kadar çok ıslandığımızı anımsıyor musun? dakikalarca yürümüştük... başarımızı ilk yağmur suyuyla kutlamıştık. nerdesin şimdi? gökyüzünden beni izliyor musun? gerçekten mavi mi orası?  çok özlüyorum seni meleğim...

16 Ağustos 2010 Pazartesi

eşyalarımı topladım. hazırdım gitmeye... nasıl oldu? ne zaman duydum sesi de sabitlendim olduğum yerde... korkularım mı aldı yüreğimi, aklımı... yoksa gerçekliği olmayan bir düşe mi yazdı ruhum. sen yıllardır beklediğim hayallerimin ortağı, yol arkadaşım... çok mu geciktik birbirimize? ben bu kadar güçsüz ve korkak... sen bir o kadar suskun. anlatacak o kadar çok şey var ki oysa.

29 Mart 2010 Pazartesi

anlaşılmayı beklemek neden?
neden korkmak yokolmaktan?
bir gün gittiğimizde görecekler gözyaşlarımızın resmini. nasıl bilemedin ki?  bunca yaşanmışlığının öğretilerini ne yaptın da ısrarla bekledin görmelerini? bilemez kimse yüreğini... "iyilikten kurulu bir zeminde kötülükler farkedilir"miş bundan mıdır içimdeki acı? geçecek birgün hepsi... sadece ben beklemeyi bilemedim daha. bir dalgadan biletim var, nereye bu yolculuk?

26 Mart 2010 Cuma

acın derinse dalmaktan korkarsın, yüzeysel yaşarsın kendini. kimseyi görmek istemezsin. yorganına, yastığına sarılıp ağlarsın durmaksızın. melodilerden, ışıktan, karanlıktan, filmlerden, sokaklardan, kısacası onu hatırlatacak herşeyden kaçarsın... herşeyden... çünkü o senin herşeyin olmuştur artık. en büyük hatanı yapmışsındır bir kere. sevmekten geçip bağlanmışsındır.
sığamazsın kendi bedenine. donar kalırsın olduğun zaman diliminde. korkarsın iyileşememekten, gülümseyememekten...  zaman geçer...


sonra...

insanlara karışırsın... sokaklarda yürürsün, anılarının tekrar tekrar canlanmasına alışırsın. aynı, repiklerini ezberlediğin bir filmi izliyormuşcasına gülümsersin. belki bir damla göz yaşı o kadar...

artık iyileşmeye başlamışsındır. ondan önceki hayatına dönmüşsündür. izleri mi? kalır elbette. yaşanmıştır bir kere... bir kere varolmuştur sende. yok edemezsin sonuna dek. ama iyileşmişsindir... kimse görmez onun için döktüğün gözyaşlarını...

başarmışsındır içine gömmeyi. bir gün karşına çıktığında dahi, bulamazsın sakladığın yeri...

17 Şubat 2010 Çarşamba

bir uçurumun kenarında herşeye inat ayakta kaldığını sanan insanlar vardır. umutları, hayalleri tükenmiş, başkalarının hayatlarını yaşayan insanlar... gün gelecek bütün kayıplarına, kendi kayboluşlarına ağlayacak olanlar. hep sizlerden kaçtım. hep nefret ettim... biliyordum ki yaklaştığımda inanacağım anlattıklarınıza ve gün gelecek açtığınız yaraları iyileştiremeyeceğim. bilemediğim bir şey varmış;
günü geldi ve ben de sizlere benzedim...

artık ben de sizlerden biriyim. kaçacak hiçbir yer kalmadı...

İzleyiciler