24 Mayıs 2009 Pazar


üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "peki o ne yaptı" deme. herkes kendinden sorumludur aşkta... her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.yine içeceksin rakını balığın yanında. üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası.... sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. elbet bitecek güneşe hasret günler. ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

nazım

18 Mayıs 2009 Pazartesi

insan kendi kendine neden takar zincirlerini... anlamak... anlatmaya çalışmak boşuna. hayal gerçeğin bir adım öncesi değil mi ki... yaklaştım o zaman renklerime. gökkuşağının altından geçince değil, renklere bulanınca gerçek oluyor dilekler. içimde birşeyler acıyor... sesim soluğum kesiliyor... ama kanatlarım vazgeçmiyor çırpınmaktan. bilmediğim biryerlere bir tutam güç ekmişim, ben vazgeçtikçe ayağa kaldırıyor ruhumu. yapraklarım solarken an ve an bir tebessüm çiziyor yüzüme.
mutluluk etkisiz kalmaksa eğer, siliniyorum... varediyorum artık beyazdan kalelerimi.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

15.09.2006

gün gelicek unutacağız herşeyi. yaşananlar sadece bir anı olarak can bulacak dillerde. sen ve ben çoğalacağız geleceğimizde. gençliğimizi çocuklarımıza emanet edip yol alacağız okyanuslarda. hergünbiraz daha susayarak, hergün biraz daha kavrularak... denizimize, gökyüzümüze bakarak ... karanlıklar ülkesinden sıyrılıp çoğalacağız.. sen ve ben olacağız maviliklerde... biz olacağız gökyüzünde...

7 Mayıs 2009 Perşembe

"tüm bu gürültü de ne?" dedi kiraz ağacı yıldıza.
"gürültü değil canım. sadece yağmurun ve rüzgarın sesi. hissetmiyor musun dallarına düşen damlaları?"
"ama güneş var bugün.bu yağmur olamaz. mutlaka hissederdim. öylesine özledim ki onun toprakla buluştuğu ilk anlardaki kokusunu... " kiraz ağacı derin bir iç çekti.
"hem sen bu saatte neden geldin? uyuyor olman gerekmez miydi?"
"seni merak ettim benim güzel ağacım. dün akşamki konuşmamızda, gündüzleri yalnız kaldığından şikayetçiydin. yağmuru da gövdeni biraz serinletsin diye ben çağırdım. ama bakıyorum da hiç memnun olmuşa benzemiyorsun bizi gördüğüne." yıldız üzgün bir şekilde yanından geçmekte olan toz bulutunun içine karıştı.
"hayır, hayır. hiç memnun olmaz olur muyum? sadece şaşırdım biraz. yıldıııız! nerdesin? gittin mi?" kiraz ağacı yapraklarından birkaçını rüzgara bıraktı. sanki havalanıp yıldıza ulaşmalarını bekler gibi...
"of yaaa. yine kaldım burada bir başıma. köklerimden bir kutulabilsem... belki şu ilerdeki elma ağacının yanına gider biraz sohbet edebilirdim. ne vardı bu kadar uzağa gidecek... hımmm. belki sesimi duyurabilirim.
heyyy! elma ağacı! heyyy! beni duymuyor musun? offf olmuyor. biraz yaklaşabilsem ona. yıldız da niye gitti ki... ben aslında geldiği için çok sevinmiştim. ama bunu söyleme fırsatı bile bırakmadan gitti. hah buldum. belki şarkımı söylersem gelir tekrar.
L 's for the way you look at meee
O 's for the only one ı see
V 's very very extraordinary
E 's even more than any one that youuu ..."
"bu şarkıyı çok seviyorum. sanki bu şarkıyı duyunca güneş de mutlu oluyor. bulutlar bile dans etmeye başladı. bak! güneş onların arkasından göz kırpıyor. ne iyi ettin de söyledin benim güzel ağacım..."
"neden gittin? "
"kalacağımı söylememiştim ki. sadece seni merak ettiğim için uğramıştım yanına. "
"biraz daha kalamaz mısın? hem sen de gündüzleri dünyayı seyretme fırsatını pek bulamıyorsun. dinlesene bak kuşlar ne kadar da güzel cıvıldıyor. biraz daha kal lütfen?" kiraz ağacı dallarında en kırmızı meyvesini aramaya başlamıştı bile. yıldız onun bu telaşının tadını çıkarmak istiyordu.
" ne o bana meyvenden mi vereceksin yoksa?" diye sordu yıldız
"evet ama daha olgunlaşmamışlar. ahh" kiraz ağacı o sırada olmamış meyvelerinden birini toprağa düşürdü. ve ağlamaya başladı...düşen meyve tepeden aşağı yuvarlandı, elma ağacının altında durdu. yıldız kiraz ağacının neden ağladığına bir anlam veremedi.
"ne oldu benim güzel ağacım? neden ağlıyorsun şimdi?"
"görmüyor musun? meyvelerimden birini düşürdüm."
"anlamıyorum seni. az önce en kırmızı meyveni arıyordun koparmak için."
"iyi ya en kırmızısını arıyordum. düşen ise daha olmamış bir meyveydi."
"üzülme... istersen yağmuru tekrar çağırayım ha ne dersin? hem de bu sefer şakır şakır yağar. tam da senin sevdiğin gibi. güneş de kalır senin için. sonra da beraberce gökkuşağını bekleriz."
kiraz ağacı hala düşen meyvesine bakmaktaydı. sanki yıldızın söylediklerinin hiçbirini duymuyordu.
yıldız ordan oraya koşuşturuyor, yağmuru arıyordu.
" sonunda buldum seni." dedi yağmura.
"yıldız sen mi geldin? ben de tam okyanusa gidiyordum."
"şey... ben senden birşey isteyecektim."
"tabi. yapabileceğim birşeydir umarım."
"gitmeden önce tepedeki kiraz ağacına uğrasak... olmaz mı? bugün olmamış bir meyvesini düşürdü ve çok üzgün. ona iyi gelebilecek bir tek sen varsın."
"olur... sen git ben de hemen geliyorum."
"çok teşekkür ederim yağmur. gece örtünmen için yıldızlardan bir battaniye hediye edeceğim sana."
tepeye vardığında yağmur damlalarını akıtmaya başlamıştı. kiraz ağacı yapraklarını titretti ve yüzünü yağmura döndü. gözyaşları yağmur damlalarına karışarak birer birer toprağa düşüyordu.

2 Mayıs 2009 Cumartesi

hani demişsin ya "en güzel başlangıç belki de çok düşünülmeden yapılandır", bense en sevdiğim bir başlangıçla başlamak istiyorum...
merhaba, olmayan cennetin meleği...
bugün de hava güneşli, arada yağmur çiseliyor. tam da senin sevdiği gibi... seni sevdiğim gibi...
şimdi sesini duydum uzaktan, ağlıyordun... gözlerim doldu, ağlayamadım... yapamam ki. ağlasaydım biliyorum sen susmazdın. belki de gülümseyemezdin bütün gün...
yaşananları tek tek renklere benzetmişsin ve yaşadığımız, tüm hayatımıza, tek bir renk vermişsin. ve bu rengi de sevmediğimizi, arada kalmışlığndan bahsetmişsin.
aslında hayatımızda, hayallerimizde, yapmak istediklerimizde ve yapacaklarımız içinde milyonlarca renk gizli sadece bunu biz kimseye anlatamadık, gösteremedik ya da...
arada kalmışlığımız da bundandır be aslı, ki varsın görmesin kimse sevdiğimiz o milyonlarca rengi, biz sonuna kadar yaşayalım yetmez mi... "yetmez" dediğini duyar gibiyim. anlat o zaman düşene kadar, kusana kadar anlat o zaman... kendini nasıl varettiğini göster onlara... ve ben yanındayım, ne olur korkma...
umut, belki de aldığımız un ve şekerin karışımından oluşan bir tattır. (üç beyazın tuzsuz ikilisi... tam da sevdiğin gibi) sadece yaratmak bizim elimizde... yavaş yavaş yeriz belki; gülüyorsun değil mi!
"çözümünü sorma bana " demişsin, çözümü budur belki de. belki de derken yanıtını gerçekten bilmediğimi vurgulamak isterim. varolanı değiştirmekse mümkün aslında. arkanı dönmek...
"ben bugün farklı bir dünyada yaşıyorum" dediğin gün, gözlerini gördüm; tedirgindi... olmasın... gel hergün biz kendi farklı dünyamızda yaşayalım. heykel yapıyormuşçasına ya da tablo, bir müzik, bir tiyatro oyunu...
"kendini kandırma der gibisin..." . evet ilk okuduğumda mektubunu, böyle düşünmüştüm. ama haklısın aslı, seni şimdi diğer günlerde olduğundan daha iyi görebiliyorum, yaşayabiliyorum...
bak yağmur hızlandı. (nerde kaldın...) ankara'yı temizliyor şimdi... tertemiz bir ankara'ya"merhaba" diyelim bu gün, biz bugün yeni uyandık diyelim, o bize gülerken biz de ona karşılık verelim. kısa sürerse de yeniden başlarız :)
hergün uyandığımızda, iki dakika gözlerimizi kapatalım ve hayal edelim... sesleri, sevdiğimiz renleri koyalım, yürüdüğümüz kaldırımları izelim. istersek sadece ayak seslerimiz duyulur, arkamızda yatan adamı büyük bir silgiyle silelim, hiç olmamış gibi ;)
önümüzde on tonluk bir kil yığını duruyor, hadi yapmaya başlayalım. korkma yıkılmayacak. şimdilik sadece eskizini çıkartıp maketini tamamlayacağız. güçlenince mermerden çalışmaya başlayacağız... evet biliyorum uzun bir süreç gerektiriyor. ürktmesin bu seni. çünkü bu süreç bir yaratma süreci ve içinde tüm duyguları barındıran. evet en fazla "acıyı" duyumsayacağız belki. bittiğinde ise karşısına geçip, yüreğimizin en güzel yeriyle gülümsemeye başlayacağız...
gitme aslım...

01.05.2009

teşekkür ederim...

İzleyiciler