20 Kasım 2009 Cuma

zaman nasıl da fütursuzca geçiyor. sanki alıp gittikleri benim değilmiş gibi harcıyor yaşamımı. birgün sinema çıkışında elmalı şekerle çıkıyor karşıma... diyor ki insanın ruhu hep karanlık, çırpınışın boşuna. kendinle kalmaya mahkumsun. aynı geride kalan diğerleri gibi. elmalı şekeri alıp ısırıyorum, görünüşünün güzelliğinin altında kalan acı tat. içindeki çürüğü saklıyor. bir ısırık daha alıyorum... sonra bir daha... her ısırıkta o tat biraz daha yayılıyor bedenime. aynı geride kalan diğerleri gibi. her seferinde biraz daha katılıyorum karanlığa. gecenin sonu hep aydınlık. uyanacağız birgün diyorum kedi kendime... sonra yine o ses. arkamı dönüyorum sokak boş. sadece ayak sesleri. köşeyi dönerken görüyorum onu. arkasından koşuyorum. beni böyle burada yapayalnız bırakamaz. tekrar kalamam... her adım atışımda biraz daha uzaklaşıyor. hayır, doğru değildi duydukların. ben uyanmak istemiyorum ve kimseye söylemedim bunu. lütfen gitme. tekrar olmaz... diyorum. duruyor., arkasına bakıyor. hatırladığım son şey dudaklarında yabancısı olduğum o gülümseme. sonra gözleri kör edecek kadar parlak olan o ışık yayılıyor vücudundan. bayılmışım... elimde elmalı şeker ve onu tadan yavru kedi. geçmiş miydi hepsi...
aydınlık mı artık. tuhaf sesler duyuyorum. bunlar da ne... gökyüzünde uçuşan birşeyler var. hayır dans ediyorlar. kedi... elmalı şekerimi almış gidiyor. dur, nereye gidiyorsun o benim... dans edenlerden biri yanıma iniyor. kulağıma fısıldıyor. kalk artık ayağa, oyun bitti!

Hiç yorum yok:

İzleyiciler