19 Kasım 2008 Çarşamba

Bir varmış, bir yokmuş... Siz deyin yüz yıl önce, ben deyim daha dün...
Geçmiş bazen hiç yaşanmamış kadar uzak, bazen de daha dünmüş gibi çok can yakar. belki hatalar... Belki de canımızın yanmışlığına uydurduğumuz kılıf olur ; pişmanlık. Zaman bizden bağımsız ilerlemiyor oysa ki. Sadece yaşanmışlıkların o ağız buran tadını unutturuyor. ve öyle bir an oluyor ki; bir voltaj düşmesiyle canlanıyor anılar zihninizde. O tat sanki az önce tadılmış gibi midenizi bulandırıyor. Bir yüz yıl geçiyor , gelip dünde yakalıyor ruhunuzu. Zayıflık mı... Özlem mi... Saplantı mı... Hiçbiri değil! Yalnızca yaşanmışlık işte. İsteyince hatırlatıp, isteyince silmiyor anıları. Ne kadarını taşıyabileceğin ise sana kalmış. ne kadar sahip çıkarsan seni sen yapan herşeye :))
Bugün gerçekten çok canım yandı. Sanki herşeyi sil baştan, yeniden yaşıyormuşcasına canlandı gözlerimin önünde. Herşeyi dışardan seyrediyor ama müdehale edemiyorum hiçbirşeye. Bu sefer gözlerimden akan yaşlar içimi daha fazla acıttı. belki de dışarıda bıraktığım içindir duygularımı. Çaresizliğimi gördüğüm içindir belki de dünde... Kendime olan sevgisizliğim, yaşadıklarımdan daha da ağır geldi öylece seyrederken beni. Ama nasıl bakabilirdim kafamı pencerenin dışına çıkarıp. Nasıl anlayabilirdim ki tüm bu aldatmacaları. Daha çocuktum... sadece sevgiyi öğrenmeye çalışıyordum. Nerden bilebilirdim bütün bu oyunları. Daha bir çocuktum ve tam yüz yıl gerisinde bıraktım saflığımı...
Daha çocuktum ve dünde bıraktım tüm acılarımı...

Hiç yorum yok:

İzleyiciler